Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Anlatımı

/ 17 Nisan 2018 / 486 views / yorumsuz

Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Anlatımı

Psikolojinin sözcük anlamı ruh bilgisidir. Ancak bu sözcükteki ruh terimi biliş, duygu ve eylemleri içerir. Ruh sağlığı ise kişinin yaşama uyumunda başarılı olması, yaşama isteği duyması, dilek ve isteklerini toplumla uzlaşacak biçimde duyurabilmesi durumudur.

Ruh Sağlığını Bozan Etkenler

Engellenme:

Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Testi için tıklayın!

Bir güdüsünü doyurmak için harekete geçmiş organizmanın iç veya dış bir faktör nedeniyle davranışının yavaşlatılması veya durdurulmasıdır. Engeller çeşitli olduğu gibi bireylerin engel karşısındaki tutumları da; kişilik özelliklerine, sahip oldukları bilgi, deneyim, alışkanlık ve olanaklar ile içinde bulundukları koşullara göre farklılık gösterir. Kişisel ve çevresel olarak iki çeşidi vardır.

Kişiden kaynaklanan engellenme:

– Fizyolojik: Kişinin grip olduğu için hafta sonu arkadaşlarıyla pikniğe gidememesi

– Psikolojik: Yaklaşan sınav nedeniyle stresli ve kaygılı olan kişinin hafta sonu arkadaşlarıyla pikniğe gidememesi

Çevreden kaynaklanan engellenme:

– Fiziksel: Gencin arabasının arıza yapması nedeniyle hafta sonu arkadaşlarıyla pikniğe gidememesi

– Sosyal: Genç kızın anne-babası izin vermediği için hafta sonu arkadaşlarıyla pikniğe gidememesi

Çatışma:

Aynı anda ortaya çıkan ve organizmayı etkileyen, birden çok gereksinim, istek, amaç ya da duygu arasından seçim yapamamaktan kaynaklanan kararsızlık durumudur.

Yaklaşma – Yaklaşma Çatışması:

– Kek mi, börek mi?

Kaçınma-Kaçınma Çatışması:

– Ağrı mı, dişçi koltuğu mu?

Yaklaşma-Kaçınma Çatışması:

– Kilo almaktan korkma – Yemekten de vazgeçememe!

Çatışmaya yol açan güdülerden biri seçildiğinde, sonucu mutluluk, pişmanlık veya hayal kırıklığı olsa da çatışma sona erer.

Hayal Kırıklığı:

Güdülenmiş biçimde belli bir amaç doğrultusunda davranışta bulunan bireyin engellenmesi ya da yaşadığı çatışmaya karşın amacına ulaşamaması, güdülerini gerçekleştirememesi, duygularını doyuma ulaştıramaması durumudur. Bozulma adı da verilir.

Örnek:

  • “Güvendiğim dağlara kar yağdı.“
  • Büyük umutlarla transfer edilen ve çok yüksek bedel ödenen bir futbolcunun başarılı olamaması,
  • Tokalaşmak üzere elinizi uzattığınızda muhatabımızın elimizi sıkmaması.

Savunma mekanizmaları:

Savunma mekanizması nedir?

Engellenme, çatışma veya hayal kırıklığı nedeniyle doğan gergin durumdan kurtulmak, rahatlamak amacıyla bireyin başvurduğu davranışlara savunma mekanizması adı verilir.

Bireyin gerçeklik karşısında verdiği tepkiye göre savunma mekanizmaları şunlardan birine yol açar:

  1. Gerçeklerden kaçmak
  2. Gerçekleri çarpıtmak
  3. Gerçekleri inkâr etmek (yadsımak)
  4. Gerçeklere tepki göstermek
  5. Gerçeklerle uzlaşmak

Savunma mekanizmaları, karşılaşılan sorunların gerçek anlamda çözüm yolu değil, sadece bireyde bir “rahatlama” sağlayan geçici çözüm yollarıdır.

Savunma mekanizmaları hangi durumlarda yararlıdır?

Bu davranışlar, ancak:

  • Bireyin çevreye uyumunu kolaylaştırıyorsa,
  • Sürekli kullanılmıyorsa,
  • Gerçeklerle ilişkiyi koparacak sonuçlara yol açmıyorsa yararlıdır.

Savunma Mekanizması Çeşitleri

Bastırma:

Kaygı uyandıran, rahatsızlık veren duygu, düşünce, anı, olay veya güdünün bilinçaltına itilerek unutulmasıdır. (Motivasyonlu unutma)

Örnek:
Hoşlanılmayan insanlarla karşılaşma ihtimali olan davet vb. toplantıların gününü, saatini unutmak, hoş olmayan anıların unutulması gibi.

Gerileme:

Bireyin uyumu güç durumlar veya çözümü güç sorunlar karşısında daha alt gelişim dönemlerinin davranışlarını sergilemesidir.

Örnek:
Yeni kardeşi doğan 5 yaşındaki çocuğun altını ıslatması, Kızı evlenecek babanın çocukça davranışlar ve kıskançlıklar göstermesi

Yansıtma:

Kabul edilemeyecek duygu ve davranışları başkalarına atfederek onlarda görme davranışıdır

Örnek:
Dedikoducu kadının başkalarını dedikoduculuk ve laf taşımakla suçlaması…

Yadsıma (İnkar etme):

Gerçeği kabullenmeme, gerçeği görmezlikten gelme, olanı hiç olmamış gibi yorumlama davranışıdır.

Örnek:
Çocuğunu kaybeden (ölen) annenin yıllarca dönecek diye odasını ve eşyalarını dağıtmadan muhafaza etmesi…

Ödünleme (Telafi etme):

Doyumsuz kalan güdülerin başka alanlara yönelerek doyurulmasıdır. Özellikle başarma, kabul edilme, saygı görme gibi sosyal güdülerin farklı alanlardaki başarılarla doyurulması bu mekanizmayı ortaya çıkartır.

Örnek:
Sporda başarılı olamayan gencin derslerine çalışıp takdir toplaması…

Yüceltme:

Toplumca onaylanmayan basit, ilkel, bayağı, ahlak dışı bir duygunun, fizyolojik ya da toplumsal kökenli doyurulmamış bir güdünün, toplumun onayını kazanacak, hatta hayranlık ve saygınlık uyandıracak bir duygu biçiminde doyurulmasıdır.

Örnek:

– Sevdiğine kavuşamayan kişinin şiirler yazması, meşhur bir şair olması…

– Okuyamayan kişinin zengin bir iş adamı olduktan sonra okul yaptırması…

– Kavgaya eğilimli bir kişinin dövüş sporlarına yönelip madalyalı bir sporcu olması…

Yön değiştirme:

Kişinin öfkesini asıl hedef yerine, gözüne kestirdiği başka bir varlığa yönelterek rahatlamaya çalışması davranışıdır.

Örnek:

– Oyuncusu lüzumsuz faul yapan antrenörün topu öfkeyle yere çarpması…

– “Eşeğini dövemeyen semerini döver.” – “Kızını dövemeyen dizini döver.”

Bahane bulma (Mantığa bürünme-Rasyonalizasyon):

Güdülerini gerçekleştiremeyen, amacına ulaşamayan, istekleri engellenen
bireyin, rahatlamak amacıyla kendisini gerilime sürükleyen nedeni gizleyip
çeşitli mazeretlerin arkasına gizlenmesi davranışıdır.

Örnek:

– “Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş.”

– “Otobüsün tekeri patladığı için sınava geç kaldık.”

– “(Ben dikkatsiz değilim) tabaklar çok kalitesiz olduğu için düşünce kırılıyor.”

Özdeşim Kurma:

Çevrede saygınlık kazanan veya kişinin çok beğendiği, özendiği, hayranlık duyduğu, yerinde olmak istediği birini örnek alması ve ona benzeme çabasını ifade eden bir savunma mekanizmasıdır.

Örnek:

– Kaleci Rüştü ile özdeşleşme…

– Pop sanatçılarının giyindiği giyinme, onların içtiği meşrubatı içme …

Karşıt tepki geliştirme:

Güdüleri, duygu ve düşünceleri olduğu gibi değil de, tam karşıtı tepkilerle ifade etmedir.

Örnek:

– Hoşlandığın kızı umursamıyormuş gibi davranma…

– Aşk – Nefret …

Kaçma:

Uyumu güç durumu, çözümü güç sorunu fark etmemiş gibi davranma, o konuya hiç girmeme, görmezlikten gelme.

Örnek:

– Borçlu olduğumuz kişiyi görmezlikten gelme…

Pollyanna (tatlı limon) davranışı:

Olaylara daima iyi yanlarından bakma.

Örnek:

– Her şeyde bir hayır vardır…

Fantezi kurma (düşleme):

Fantezi ve hayallerle doyumsuz kalan güdüden kaynaklanan sıkıntıyı geçici bir süre için doyurma.

Örnek:

Büyük bir müzisyen olduğunu ve CRR’de devlet erkanının da izlediği bir konser verdiğini düşleme…

Yalan:

Güç durumdan kurtulmak için gerçek olmayan bahaneler uydurma.

Örnek:

Valla (!) ben gelecektim de, tam evden çıkarken çocuk rahatsızlanınca hastaneye gitmek sorunda kaldık, sonra yolda giderken bir de kaza yapmayalım mı?…

Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Testi için tıklayın!

Ruhsal açıdan sağlıklı olmanın ölçütleri şunlardır:

  1. Kişi kendisiyle uyumlu olmalıdır.
  2. Kişi, yaşadığı yakın ve uzak çevreyle ilişki kurup ilişkilerini sürdürebilmelidir.
  3. İnsanlarla geçinme ve iş birliği yapmanın ötesinde sevgiye ve saygıya dayalı bağlar kurabilmelidir.
  4. Kişinin kendine güveni olmalıdır.
  5. Kişi toplumda bir yeri ve görevi olduğu duygusunu edinmiş olmalıdır.
  6. Kişinin geleceğe yönelik tasarıları olmalı ve bunlara ulaşmak için gerçekçi çabalarda bulunmalıdır.
  7. Kişi karşılaştığı güç durumlara uyma esnekliği gösterebilmelidir.
  8. Bağımsız olarak girişimlerde bulunabilmelidir.
  9. Yaşadığı çevre ve toplumla ters düşmeyen değerleri ve inançları olmalıdır.
  10. Mesleği dışında eğlendirici, dinlendirici ve kendini geliştirici
    uğraşları olmalıdır.

Anne, baba, kardeş, akraba, arkadaş gibi sosyal destek grupları bireyin ruh sağlığı üzerinde etkilidir. Aile ilişkileri uzun süreli, çok yönlü ve yasalarla düzenlenmiş ilişkilerdir. Ayrıca anne, baba ve kardeş ilişkilerinde kan bağı vardır ve insanların özgür seçimleri sonucu gerçekleşmez. Ancak yine de aile bireyleri, insanın hem kendisi hem de toplum tarafından tanımlanan toplumsal kimliğinin bir parçasıdır. İnsanların başkaları tarafından değerlendirilmelerinde bu kişilerin olumlu ya da olumsuz  davranışlarının etkisi vardır. Bu etki, geleneksel toplumlarda daha belirgindir.

Arkadaşlıklar ise kişilerin özgür seçimleri sonucu gerçekleşir. Bunlar, bazı durumlarda yaşam boyu sürmekle birlikte ayrılık, çalışma, farklı yönlerde gelişme, çevre baskısı gibi nedenlerle genelde daha kısa süreli olabilir. Arkadaşların karşılıklı beklentileri ilişki bitince sona erer. Arkadaşlar, her ne kadar toplumsal kimliği etkilerse de reddedilebilirler ya da toplumsal kimliği oluşturma bilinciyle seçilebilirler.

Görülüyor ki bireyin ilk sosyal destekleri annesi, babası, kardeşleri ve arkadaşlarıdır. Bu kişiler tarafından sevildiğini, sayıldığını, korunduğunu bilen bir birey güven içinde, mutlu ve sevgi dolu bir yaşam sürer. Olağan günlük ya da gelişimsel stresler dışında zorlanma ve uyum güçlüğü yaşamaz. Dolayısıyla ruh sağlığı yerinde olur.



Bir örnek: Dostoyevski; çocukluğu, yaşamı ve yazarlığı arasındaki ilişki

Nedeni ruhsal (psikolojik), sonucu bedensel olan bu hastalıklara psikosomatik hastalıklar denilmektedir.

Canlı varlıkların yaşayabilmesi için organizmada beden ısısı, oksijen, su ve kandaki şeker oranı gibi ögelerin belli sınırlar içinde tutulması gerekir. Bunların oranının değişmesi hastalıklara hatta ölüme neden olabilir.

Dengelenme (Homeostatis)

Dengelenme, organizmanın en elverişli yaşama koşullarının kendiliğinden devamını sağlayan mekanizmadır. Bu biyolojik mekanizma sonucu meydana gelen otomatik tepkiler, organizmada yaşamak için en uygun iç koşulların belli sınırlar içinde kalmasını sağlamaktadır.

İnsan, devamlı olarak içten ve dıştan gelen uyarıcılara tepkide bulunmak zorundadır. Bu uyarıcılar; açlık, susuzluk gibi fizyolojik dürtüler, başarılı olma isteği gibi toplumsal güdüler ya da dıştan gelen ani bir gürültü, toplumsal bir istek veya baskı olabilir. Bunlar aralıksız olarak organizmanın dengesini bozar. Organizma, fizyolojik dengesini sağlamak için gösterdiği çabayı, ruhsal dengesini korumak için de gösterir.

Kişi, çeşitli davranış şekilleriyle dengesini yeniden kurmaya çalışır. Örneğin insanın vücut ısısı, kalp atışı, tansiyonu değiştiğinde organizma uyumu sağlamak için çaba harcar. Üşüyünce titreriz, sıcakta terleriz, yorulduğumuzda dinleniriz veya uyuruz. Çünkü yaşamak için çevreyle uyum içinde olmalıyız. Çevreye uyum sağladığımız gibi çevreyi de (evler yaparak, ısısını ayarlayarak) kendimize uydururuz.Denge durumunun bozulması, insanın içinde bir gerginlik ve stres yaratır. Stresi yaratan istek ya da gereksinim doyuruluncaya kadar gerginlik devam eder. Eğer bu yapılamazsa ruhsal bozukluklar ortaya çıkabilir.

İletişim ve Ruh Sağlığı Açısından Önemi

Canlılar, varlıklarını sürdürmek için iletişim kurmak zorundadır. Bunu yaparken ses, beden dili gibi çeşitli araçlardan yararlanır. Karşı taraf, kullanılan aracın temsil ettiği anlamı ayırt edebiliyorsa iletişim kurulabilir. Anlamın ayırt edilmesi sürecinde eğitimin, kültürün, düşüncenin, algının, bedeni kullanmanın, mizacın, içinde bulunulan konumun, kullanılan iletişim aracının ve iletişime giren kişilerin niyetinin rolü vardır.

Sözlü iletişimin sağlanmasında konuşma ve dinleme olmak üzere iki ana beceriye gereksinim duyulur. Konuşmada ses tonunu ayarlama, sözcükleri iyi seçme, vurgulama, isteneni açıkça söyleme, çok hızlı ya da yavaş konuşmama, espriler yapma gibi etkenler iletişimi kolaylaştırır. Etkili dinleme beden diliyle dinlemek, gerektiğinde soru sormak, göz teması kurmak, konuşmacıya geri bildirim vermek ve önemli kısımları not almak yoluyla sağlanır.

İletişimde beden dilinin de önemi büyüktür. Çünkü beden dili, aslında insanların ne demek istedikleri konusunda dünyada konuşulan tüm dillerdeki sözcüklerden daha çok şey anlatır. Yüz ifadeleri, jestler, beden duruşu iletişimi etkili duruma getirir.

İletişim çok kanallı bir süreçtir. Görsel, işitsel, dokunsal, kokusal ve tatsal kanallara sahiptir. Bu kanallar arasında da uyum vardır. Bu uyumun bozulması ruh sağlığının bozuk olduğunun belirtisi olarak yorumlanabilir. İşte, bütün bu becerilerle donanarak gerçekleştirilebilecek olumlu bir iletişim, bireyin kendisi ve çevresiyle uyumunda birincil role sahiptir.

Empati

Empati, bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlamasıdır. Karşılıklı empati kurabilen bireylerin çevreye uyumu kolay olacağından, birbirlerini de iyi anlayacaklarından stresleri az olacaktır. Kendini ifade etme, toplumsallaşma, sosyal duyarlılık ve topluma uyum empati ile artar. Kaygı, depresyon ve saldırganlık ise azalır.

Hobi

Hobi, kişilerin görevleri ya da meslekleri dışında severek yaptıkları dinlendirici, oyalayıcı uğraştır. Hobiler, insanların çocukluğunda başlar. Çocuğun ilk hobisi oyundur. Daha sonra yeteneklerine göre bazı hobilere yönlendirilmesi son derece önemlidir. Hobiler, çocuğun belli bir arkadaş çevresi edinmesinde, yeteneklerini geliştirmesinde, zamanını yararlı biçimde değerlendirmesinde önemli rol oynar. Satranç gibi hobiler zihin; yüzme, koşu gibi hobiler beden için egzersiz sağlar. Bireyleri, aynı zevki paylaşan kişilerden oluşan bir grup içinde olmaya yönlendirir. Yeni kişilerin tanınmasında, yeni yerlerin görülmesinde etkilidir. Özellikle günümüzün stresli yaşam biçiminde kişinin yalnızca keyif aldığı, eğlendiği için bir şeyler yapabilmesi onu günlük kaygılardan uzaklaştırır, zihinsel ve bedensel rahatlama sağlar. Hobiler, bireylerin emeklilik dönemlerinin de dolu dolu geçmesini sağlar.

Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Testi için tıklayın!

Normallik – Anormallik

Ruh sağlığı açısından bireyler normal ve anormal olarak iki grupta incelenir.

Normal, kurala ve alışılagelene uyan, normal dışı ise bunlara uymayan anlamına gelir. Hiçbir davranış, tek başına ele alındığında normal dışı sayılamaz. Normal dışılık, belirli bir ortam içinde anlam kazanır ve normal kavramı görecelidir. Ancak normallik ve anormallik arasında nesnel ayrım noktaları bulmak mümkün değildir. Bir toplumda normal olan başka bir toplumda anormal olabildiği gibi, zamana ve kişiye göre de bu sınır çizgisinin değiştiği görülür.

Genel olarak kendisiyle barışık, çevresiyle uyumlu, yaşamak ve çalışmak için gerekli istek ve enerjiyi kendisinde bulan insan normaldir denilebilir. Ancak bu tanım, örneğin, çalışmak istek ve enerjisini kendisinde bulamayan her insanın anormal olduğu anlamına gelmez.

Stres, Hastalığın Başlangıcında Etkili

Duygu durum bozukluğu olan bipolar hastaların duyguları düzenleyemediğini ve bu nedenle şiddetini ve hızını belirleyemediğini aktaran Prof. Dr. Sermin Kesebir, stres ve mevsimsel özelliklerin etkisini ise şöyle anlattı:

“Stres, bipolar bozukluğun ataklarını başlatmada etkili bir faktör. İlk ataklarda daha etkili. Ancak hastalığın ilerleyen yıllarında stresin atakları çıkarıcı etkisi azalıyor. Mevsimsellik ise bipolar bozukluk için önemli bir belirleyici. Hastaların %10 ila 30’unda mevsimsel özellik görülüyor ancak hastaların tamamında bu durum söz konusu değil.”

Bu hastalıkta atakların 2 yılda bir yinelediğine de işaret eden Kesebir, bunama, diyabet, yüksek tansiyon, troid, diyabet gibi hastalıkların da eşlik etmesi halinde atakların sıklığının da artacağını kaydediyor. (Devamı için tıklayın!)

Afektif psikoz ya da manik-depresif psikoz

Duygu-durum bozukluklarının ana özelliği duygulardaki aşırılıktır. Bu özelliğin belirgin olduğu duruma
afektif psikoz ya da manik-depresif psikoz adı verilir. Diğer yönlerden normal olan bu kişiler, kısa süreli psikotik, döngüsel dönemler geçirirler.

Bu dönemlerden biri manik dönemdir. Mani hâlinde hasta yoğun bir duygu ve faaliyet taşkınlığı
içindedir. Normal insan gücünün üstünde bir enerjiyle dans edebilir, şarkı söyleyebilir, koşabilir veya
konuşabilir. Obsesyon ve sanrıları olabilir. Sıklıkla saldırganlık gösterirler, cana ve mala zarar verebilirler.
Depresif dönemde aynı kişi elem, değersizlik, suçluluk ve umutsuzluk duyguları içindedir.
Bazı durumlarda hasta sık sık ağlar, sürekli hayal ürünü günahlarından söz eder, yemekten içmekten
kesilir. Motivasyon eksikliği, azalan canlılık, enerjisizlik, kendini kötü hissetme, tükenmişlik duygusu
yaşar. Hüzünlüdür, keyifsiz bir ruh hâli vardır. Giyinme ve temizlenme gibi gündelik işlerini yapamaz
ve bazen intihar görülebilir.

Manik ve depresif dönemler birbirini izler. Depresif dönemler, manik dönemlere oranla daha uzundur.
Bazen iki dönem arasında hastanın aylar boyu iyileştiği, normal davrandığı gözlenebilir. Modern tedavi teknikleri uygulandığı takdirde, manik-depresif hastaların yüzde yüzü bir yıl sonunda hastaneden iyileşerek çıkabilmektedir. Manik-depresif psikozların genetik bir temele dayandığı düşünülmektedir.


Hastalık Hastası – Moliére

Moliére (Molyer)’in “Hastalık Hastası” adlı oyununun konusu, aslında sağlıklı olan saf bir adamın kendisini ölümcül bir hasta olarak görmesidir. Oyunun baş kahramanı olan Argan; bencil, acımasız, çıkarcı insanlar tarafından kuşatılmıştır. Öylesine saftır ki çevresinde olanların hiçbirinin farkına varmaz. Hasta olmadığı hâlde doktoru sürekli muayeneye gelir, doktor türlü türlü ilaçlar yazar. Eczacı da ilaç fiyatlarını kafasına göre yükseltir. Günün birinde kardeşi Beralde ona şöyle der: “Kardeşim, tanıdığım insanlar içinde sizden daha az hastalanan yok. Keşke benim bünyem de sizinki kadar sağlam olsaydı. Sağlığınızın yerinde olduğu, doğuştan kusursuz yaratıldığınız şundan belli ki bu kadar çok tedavi gördüğünüz hâlde bünyenizin sağlam yapısını hâlâ bozamadınız. Yutturdukları bütün o ilaçlardan çok şükür ölmediniz.”


Somatoform Rahatsızlıklar ya da Psikosomatik Bozukluklar

Psikosomatik bozukluklar, bedensel bozuklukları taklit eden psikolojik kökenli bozukluklardır. “Soma” beden
ya da vücut demektir. Psikosomatik hastalıklar dendiğinde psikolojik kökenli bedensel hastalıklar anlaşılır. Bunlara somatoform bozukluklar adı da verilir. Psikosomatik hastalıklar, ruhsal sıkıntı ve gerginliklerin neden olduğu, otonom sinir sisteminin işleyişinde ortaya çıkan işlev bozukluklarıdır.

Somatoform bozukluklar, herhangi bir fizyolojik neden olmadan kendini gösterir. Psikolojik nedenlerin bedensel aksaklıklara yol açtığı bozukluklardır. Özellikle benliğin gelişim aşamalarında yaşanan saplantılar, takıntılar organizmada psikosomatik bozuklukların görülmesine neden olabilir. Konversiyon histerisi, bedensel hiçbir neden olmadığı hâlde sadece psikolojik nedenlerle belirli işlevsel yetersizliklerin ortaya çıkması şeklindeki bozukluktur. Psikojenik ağrı, psikolojik nedenlerle ortaya çıkan işlevsel yetersizlikler yerine, bedenin değişik yerlerinde sürekli bir ağrının ve acının olmasıdır. Bu ağrının bedensel olarak nedenlerini bulma olanağı yoktur. Hipokondri, organik temeli olmayan abartılmış fiziki yakınmalarla ortaya çıkar. Halk arasında “hastalık hastalığı” olarak bilinen bu bozuklukta hasta, tüm zamanını hastalıklardan korunmak ya da gerçekte olmayan hastalıklarına çare arayarak geçirir.

Psikosomatik ya da diğer bir deyişle somatoform rahatsızlıkların nedenleri tam olarak saptanamamış
olmakla birlikte ortaya çıkmalarında en etkili nedenlerin başında travma ve çocuğun karşılaştığı
önemli yaşam olaylarının geldiği bilinmektedir.

Genellikle sıkıntılarını konuşmaktan kaçınan, endişenin bastırıldığı ailelerde yetişen çocuklarda bu soruna çok daha fazla rastlanmaktadır. Bu durumlarda çocuğun sıkıntısı beden üzerinden ifade edilebilir ve sanki sorun fizikselmiş gibi görülebilir. Ancak herhangi bir fiziksel sorunun psikolojik kökenli olduğuna karar verebilmek için tüm muayenelerin yapılması ve fiziksel nedenlerin bertaraf edilmesi gerekir.

Kaygı (anksiyete)

Kaygı (anksiyete), nedeni açık olmayan korku ya da giderilemeyen isteklerden doğan sıkıntıdır. Kaygı, korkudan farklı bir kavramdır. Korku terimi, nedeni bilinen durumlarda kullanılır. Kaygı; nedeni bilinmeyen, önceleri çok yoğun olmayan, sürekli korkudur.

Kaygı kaynaklı hastalıklar çeşitli biçimlerde var olabilir. Bir kaygı türünde hasta çok yorgun olduğunu ileri sürerek hiçbir iş yapmaz. Bu ruhsal bozukluk nevrasteni ya da sinirsel yorgunluk adını alır. Nevrastenide kaygı kişiyi bitkinleştirir, ancak hâlsizlik, bitkinlik, uykusuzluk, baş, sırt ve kas ağrıları gibi hastalık belirtilerini ileri sürerek kaygı yaratacak durumlardan kaçınmak kişiyi biraz rahatlatır. Diğer bir kaygı kaynaklı bozukluk fobilerdir. Fobi herhangi bir şeyden duyulan mantık dışı ve yoğun korkudur. Çeşitli fobiler vardır: ufak ve kapalı yerlerden, yüksek yerlerden, karanlıktan, belirli hayvanlardan korkma gibi.

Bir başka kaygı kaynaklı bozukluk obsesyondur. Obsesyon (saplantı), düşünce ve mantık düzeyinde  ortaya çıkan, kişinin istek ve iradesi dışında sık sık yinelenen, tedirginlik yaratan ve kaygı düzeyini yükselten düşüncelerdir. Obsesyonun bireyi sürüklediği davranışlar, kompülsiyon (zorlanım) adını alır. Birey, bazı davranışları tekrar etmede kendisini zorunlu hisseder.


MONK

Monk, ünlü dedektif Adrian Monk’un öykülerinin anlatıldığı bir televizyon dizisidir. Psikolojik rahatsızlığı yüzünden kariyeri tehlikeye giren Adrian Monk güçlü görsel belleği, en ince detayları yakalaması ve ufacık ipuçlarını birleştirmesi ile dikkati çeker. Eşinin bir cinayete kurban gitmesi Monk’un rahatsızlığını arttırır. Kapalı yerlerde kalamaz, yüksekten ve mikroplardan ödü kopar. Çıktığı basamakları sayar, ellerini sık sık yıkar.


Psikolojik Destek Türleri

Psikoterapi, insanın kendisiyle ve başkalarıyla barış içinde olması, denge ve düzenini sürdürmesi, çevreye uyum sağlaması amacına yönelik olan, uzman bir psikoloğun uyguladığı psikolojik tedavidir.

Psikoterapi uygulamasında terapist, bazı bilgi kaynaklarından yararlanarak tedaviden ne elde edebileceğini ve tedavi için nelerin gerektiğini saptar. Hastayla hastanın yakınlarından alınan yaşam  öyküsü, fiziki muayene ve kişinin zekâ, kişilik, meslek yetenek testlerinin sonuçları terapistin bilgi  kaynaklarını oluşturur. Terapist, bu kaynaklara dayanarak sorunların hangi nedenle ortaya çıktığına karar verir. Terapistin kişiliği ve nitelikleri tedavinin başarılı olmasında etkilidir.

Psikoterapinin farklı türleri vardır. Bunlar:

Davranış terapisi, sağlıksız ve istenmeyen davranışlar üzerinde yoğunlaşır ve genelde olumlu davranışları pekiştirme, olumsuz davranışları yok etme temeline dayanır. Örneğin kişi, mikroplardan korkuyor, sürekli ellerini yıkıyorsa davranış terapisi kişiyi çeşitli yöntemlerle eğiterek buna gerek olmadığını öğrenmesini sağlar.

Bilişsel terapi, problemli duygu ve davranışlara yol açan bozuk düşünce kalıplarını saptamak ve düzeltmek amacındadır. Örneğin bu terapi türünde kişi depresyonda ise olayları pozitif bir açıdan görmesi için günlük yaşamda edindiği deneyimlerden de yararlanılarak onun ikna edilmesine çalışılır.

Dışavurumcu sanat terapisi, duygu ve düşüncelerini ifade etmekte zorlanan insanların yaratıcı yöntemlerle bu sorunu aşmalarını hedefler. Dans, tiyatro, müzik ve şiir gibi değişik sanat etkinliklerinden yararlanır.

Diyalektik davranış terapisi, kişileri stresle ve madde bağımlılığı ile mücadele edebilmesi, duygularını dengeleyebilmesi ve başkaları ile ilişkilerini geliştirebilmesi konularında eğitme amacındadır.

Bireyler arası terapi, kişileri diğer insanlarla iletişim yeteneklerini geliştirmesi ve insan ilişkilerinde yaşadığı problemleri aşmak için ne tür stratejiler geliştirmesi gerektiği konularında eğitir. Oyun terapisi, gelişim dönemindeki çocuklara uygulanır. Oyuncaklarla oynamak, resim yapmak ve farklı başka etkinliklerle çocukların kendilerini kolayca ifade edebilmelerini sağlar.

Psikanaliz, şu an yaşanan duygu ve davranışları açıklamak için kişinin geçmişte yaşadıklarından yararlanma amacındadır. Rüya analizi ve çağrışım gibi tekniklerle bilinç altına ulaşmayı, buradaki sorunları çözümleyerek kişinin yaşamını geliştirecek değişimleri yapmayı hedefler.

Ruh Sağlığı ve Savunma Mekanizmaları Konu Testi için tıklayın!

Yorum yaz